home contact links
» ESERLERİ › KARDEŞ KANI
 

KARDEŞ KANI

Kentlerde, yüksek binalar yüzünden belki, günışığının erişemediği yerler vardır. Sokak çocukları oralarda yaşar, belleklerde hiçbir zaman bireysel bir yer edinemeyen yüzleriyle. Bu yüzler arasında ayakta kalmaya çabalayan, kendi yollarını bulmaya çalışan iki çocuk: Tamer ve Murat. Zaman içinde yarattıkları, gittikçe büyüyen bir örgüt: Kardeşlik. Öldürülen bir gazeteci ve ülkeyi ayağa kaldıran bir terör eylemi, kardeşinin katillerini arayan genç bir kadının tetikleyeceği kanlı takibin yalnızca ilk adımları olacaktır.

Barış Müstecaplıoğlu'nun aksiyon/macera romanı Kardeş Kanı, sokaktaki şiddeti ve bundan faydalanan organize suç örgütlerini işliyor. Yazar, artık görmeye alıştığımız ve belki de gittikçe duyarsızlaştığımız sokak çocuklarına, nefes nefese okuyacağınız bir polisiyeyle dikkat çekiyor.

Kardeş Kanı, son derece başarıyla kurgulanmış, işlediği konu kadar sert, sürprizlerle dolu bir roman.

 

"Kardeş Kanı" Kapak (Turkey)
"Braterstwo" Kapak (Polonya)

 

 

tadımlık

Yaklaşan ayak seslerini duyunca gözlerini açıp açmamakta kararsız kaldı. Bir yanı, başına gelecekleri fena halde merak ediyor, diğer yanı görebileceklerinden ölesiye korkuyordu.

O şişko hayvan olmasın... Lütfen tanrım...

Tahta sandalyeye bağlı kollarını uzun zamandır hissetmiyordu. Uyuşmuş olmalıydılar, belki de onları bir daha hareket ettiremeyecekti. Gene de bileklerindeki nemin farkındaydı, tellerin kestiği yerler dakikalardır kanıyordu.

Ayak sesleri fazla dibine gelmeden kesildi. Bir süre sessizlik oldu, adam ya da kadın, her ne lanetse, şu an onu inceliyor olmalıydı. Nasıl görünüyordu acaba? Yüzünün aldığı şekli görmek istemezdi, kırık bir burun ve ön dişleri dökülmüş bir ağız, yer yer sigarayla dağlanmış yanaklar, morluklarla bezeli bir alın, muhtemelen ağlamaktan şişmiş, kan çanağına dönmüş gözler...

"Kendinde misin evlat?" diye bir ses çalındı kulağına. Şefkatli bir tınlaması vardı sesin, ama onu en çok rahatlatan tanımadığı bir ses olmasıydı, o şişko köpek değildi çok şükür. Buraya tıkıldığından beri onu üç ayrı kişi hırpalamıştı, ama sadece o su aygırı elini bacaklarının arasına atmıştı. Herifçioğlu oraya her dokunduğunda, acıdan daha fazla, daha rahatsız edici bir his kaplamıştı benliğini.

Sanki zevk alıyordu piç kurusu...

Başını yavaşça kaldırdı, gözkapaklarını araladı. Loşluğun içinde uzun boylu bir adam duruyordu, arkasından vuran ışık yüzünden suratı seçilmiyordu, cüsseliydi. Takım elbise giyiyordu galiba, içinde bulunduğu durumda bu komik geldi ona, gülemedi, bunu denediğinde yaralı dudaklarına binlerce iğne battığını sandı.

"Demek kendindesin," dedi adam sakin ve tehditkâr olmayan bir sesle. "Buna sevindim evlat. İyi görünmediğini söylemek zorundayım. Üzerinden tır geçmiş gibi."

Bir sessizlik oldu.

"Adın Kemal, öyle değil mi? İstersen bana Hasan diyebilirsin. Gerçek adım değil elbette, ama konuşurken bir ismimin olması sana kolaylık sağlar. Kullanmak zorunda da değilsin. Nasıl rahat olacaksan..."

Gene sessizlik oldu.

Adam Kemal'in etrafında küçük adımlarla bir tur attı. Yeniden az önceki yerine döndüğünde, suratı asılmıştı.

"Neden burada olduğunu biliyor musun?" diye sordu yumuşak bir sesle. "Benimle konuş lütfen. Emin ol, burada oyun oynamıyoruz. Gerekirse ben de diğerleri kadar kötü olabilirim. Ama belki biraz daha akıllıyım. Konuşamayacak hale gelirsen bana yararın olmayacak. Burada kimse sana acı çektirmekten hoşlanmıyor, inan buna. Sadece işimizi yapıyoruz."

Adam derin bir soluk aldı. Bir eliyle diğerinin bileğini tuttu. "Sen konuşmadan bu işin bitmeyeceğini anlamışsındır. Devam etmesine izin verme oğlum. Her ne için susuyorsan buna değmez. Anlat ve kurtul."

Kemal ağlamaklı oldu. Vücudundaki bütün yaralar, saatlerdir çektiği onca acı, bütün bunlar ne içindi tanrım, keşke bir bilebilseydi...

Burnundan dudağına irice bir kan damlası düştü.

"Bilmiyorum efendim," dedi itaatkâr ve yalvaran bir sesle. "Onlara da söyledim. Hepsine söyledim. Ben hiçbir şey bilmiyorum."

"Arsenler Oteli desem?"

Kemal gözlerini kısıp adamı daha iyi seçmeye çalıştı. Suratındaki ifadeyi bir görebilse, onun için neler planladıklarını bir anlayabilse...

Arsenler Oteli... Bütün bunlar bunun için miydi yani? Hayır, bu mümkün değil!

"Sadece birkaç fotoğraf çektim efendim... Yemin ederim. Hiçbir şey bilmiyorum. Sadece kahrolası bir haberdi... Üç beş fahişe, üç beş kahrolası sürtük..."

Delikanlının gözlerinden birer damla yaş süzüldü, biri yanağında birikmiş kan pıhtısına karıştı, diğeri çenesine kadar indi.

"Daha büyük bir şey var değil mi? Yemin ederim ben bilmiyorum..."

"Bir haber demek... Demek sen yalnızca, sürtükleri avlayan küçük bir muhabirsin."

Bir sessizlik oldu. Kemal hıçkırdı.

"Haklısın evlat," dedi adam başını sallayarak. "Daha büyük bir şey var. O kadar büyük ki, hayal bile edemezsin."

Kemal, o an belli belirsiz dalga sesleri duydu. Önce kulaklarının uğuldadığını sanmıştı, ama hayır, dalga sesleriydi bunlar. Hangi taraftan geliyordu? Şu an neredeydi acaba, evinden ne kadar uzakta? Gözlerini kapayıp bu sese odaklanmaya çalıştı. O an tüm evrende sadece o ve dalgalar vardı.

Tanrım... Denizi bir kez daha görebilsem...

Adam düşünceli bir ifadeyle çenesini sıvazladı. Delikanlının darmadağın olmuş suratına dikkatle baktı.

Sadece bir çocuk...

Bu kadarı onu konuşturmadıysa ne konuşturabilirdi?

"Sanırım sana inanıyorum evlat," dedi kararını vermiş bir ifadeyle.

Silahını doğrultup delikanlının alnına bir kez ateş etti.

 
home contact links